We kindly inform you that, as long as the subject affiliation of our 300.000+ articles is in progress, you might get unsufficient or no results on your third level or second level search. In this case, please broaden your search criteria.

4.50 €

The concept of GOD’S FACE as an anthropopathism in the Old Testament

Author(s): Marcin Kuczok / Language(s): English Publication Year: 0

The aim of the paper is to present the concept of GOD’S FACE functioning as an anthropopathism in the language of the Old Testament. According to biblical scholars, anthropopathisms along with anthropomorphisms constitute the metaphorical means for the personification of God in the Bible. It means that in biblical discourse, God is perceived as a human being by referring either to His appearance (anthropomorphism), or feelings, attitudes and ways of interaction with people (anthropopathism). Interestingly, from a linguistic perspective, the concept of FACE may function in language as a metonymy for emotions. In Anna Wierzbicka’s view, facial paralanguage replaces the linguistic production and it is possible to talk about “the semantics of facial expression.” In the Old Testament, the personified God’s facial paralanguage includes showing and hiding His face, turning it to/against people, as well as looking, listening and eating. Those descriptions exhibit numerous instances of the application of the concept of GOD’S FACE to express a variety of God’s feelings and attitudes towards people. The range of God’s emotions presented in this way involves both positive feelings, such as joy, peace and safety, as well as the negative ones, such as offence, anger or terror. Moreover, GOD’S FACE teaches and guides people or judges and destroys them. In addition, it can be observed that THE FACE FOR THE EXPRESSION OF EMOTIONS metonymy co-occurs with such metonymies as THE FACE for the person, the presence, the personality, and the confrontation with someone, producing complex interactions of conceptual mappings.

More...

4.50 €

За мултикултурните аспекти във възприятията на Хермес-Меркурий - между "Ψυχοπόμπος" и "добрия пастир"

Author(s): Bozhidar Draganov / Language(s): English,Bulgarian Publication Year: 0

This article is an attempt to discuss the "conventional" image of Hermes-Mercury in a rather unconventional way. The author has sought the substratum of perceptions that condition the "long" life of a deity in the complex of Indo-European religious beliefs. The aspects relating Hermes-Mercury to the essence of the notion of Ψυχοπόμπος have been pointed out, to which end the author has analysed mythological information, as well as the semantics of part of Hermes' sacred animals. With the help of glyptic and miniature bronze figurine monuments, he has sought the connection with Egyptian, eastern and Asia Minor deities predisposing the "synthesis" to uniform religious perceptions in the period of transition from polytheism to monotheism. In spite of the danger of extreme interpretation, there is also an analysis of some parallels with Mithra, the 'Good Shepherd' and St. Nicholas, which mark the complex semantics and multiple layers of the seemingly 'gradual' and 'natural' process of consolidation that accompanied the age of consolidation of the Christian idea.

More...

4.50 €

Взаимовлияние восточной и западной книжных традициих в структуре пересопницкого евангелия

Author(s): Natalia Kotova / Language(s): English,Russian Publication Year: 0

The Peresopnitsia Gospel (PG) is manuscript created in the second half of the 16th century in the contact zone of two traditions, the West and the East. The manuscript was made in a way that allowed it to be used by representatives of both the Roman and the Byzantine rites, which is evidenced by several type of textual breakups: liturgical, one approaching Byzantine lectionaries in the large chapters also continues the Latin tradition reflected in Gennady's Bible (GB) and other manuscripts related to it.

More...

4.50 €

Fransa’da Müslüman Kadınlar ve Feminist Hareketler

Author(s): Şirin Dilli,Senem Gürkan‬ / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Batı merkezli tarihsel feminist hareket, seksenli yıllarda İspanya gibi bir-çok Avrupa ülkesinde güçlenirken (Andújar, 2014; Nash, 2004) Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerindeki yeni feminist akımlar hegemonyacı feminist teoriyi ve uygulamayı yeniden tanımlamaya başlamış ve tartışmaya açmıştır (Badran, 2010).

More...

4.50 €

Göçmen Radikalizmi ve Göçmen Nihilizmi Üzerine. Ortadoğu’dan Türkiye’ye Göçler Üzerine Düşünceler

Author(s): Mehmet Evkuran / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Hangi nedenle olursa olsun göç, sadece bir ‘yer değiştirme’ değildir. İnsanlar üzerinde derin ve kalıcı izler bırakır. Göç eden insan ve guruplar, dünyayı ve kendi değerlerini kökten bir yeniden gözden geçirmeye zorlanırlar. Bu radikal pozisyon, evdeki rahat ve huzurun bozulmasının bir sonucu-dur. Göç, eğer iç savaş gibi travmatik olaylardan kaynaklanıyorsa, değerlerin alt üst oluşuna da yol açabilir. Ya da tam karşıtı değer ve inançlara radikal dönüşlere de neden olabilir. Nihilizm ile radikalizm arasında bocalayan göçmen, bu sorunu aşmak için çeşitli yollar denemek durumundadır.

More...

4.50 €

Göç Olgusunun Dinsel ve Mezhepsel Kimlikler Üzerindeki Etkisi

Author(s): Sıddık Korkmaz / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Göç olgusunun dinsel ve mezhepsel kimlikler üzerindeki etkileri ve bu etkilerin tarihsel örnekleri nelerdir? Buna ilaveten tarihsel bir realite olan göç olgusunun iyi tahlil edilebilmesi için ne gibi hususlar göz önünde bulundurulmalıdır? Bu olgunun insan üzerindeki etkisi din ve mezhep anlayışına yansımaları nasıl olmaktadır? şeklindeki sorular, cevaplarını arayacağımız hususlardandır.

More...

4.50 €

Göçün Halk İnanışları Üzerine Etkileri: Anadolu Örneği

Author(s): Özden Kanter Akbaş / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Anadolu gerek jeopolitik konumu itibarıyla gerekse topraklarının verimli olması sebebiyle her dönemde önemini korumuş topraklardır. Tarih boyunca birçok kültürün içinde yer bulduğu bu topraklar çeşitli dinî inanışlar için de önemli olmuş ve günümüzde de önemini korumaya devam edegelmiştir. Doğu kökenli din mensuplarının batıya yönelişleri esnasında bu dinî inanışların Anadolu’da yaşayan topluluklar arasında taraftar buldukları bilindiği gibi batı kaynaklı pagan inanışları için de bu toprakların kabul görülen bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Çeşitli nedenlerle yapılan göçler ve Anadolu’ya yerleşimler neticesinde topluluklar arasında dinî ve kültürel etkileşimler kaçınılmaz olmuştur. Örneğin, kaynaklarda MÖ.3000 yıllarında yaşamış olan Sümerler ile ilgili arkeolojik ve yazınsal kaynaklarda onların, doğuda Hindis-tan’dan, kuzeyde Anadolu, Kafkaslar ve Orta Asya’nın batı bölgelerinden Akdeniz ve Mısır, Etiyopya’ya kadar uzanan topraklarla ticari ve kültürel ilişkileri olduğu bilinmektedir (Kramer, 2016: 374). Süreç içerisinde gerek toplumların dinî inanışlarının değişimi ve gerekse kendi inançlarını yaşarken insanların birbirleriyle olan iletişim ve etkileşimleri sebebiyle bir dinî inancın diğer dinî inançlara sahip olan insanlar üzerinde etkisi olmaktadır. Bu etkiler bazen direkt olabildiği gibi bazen de mevcut dinî inanç içinde form değişti-rerek varlığını devam ettirmektedir. Anadolu inançlarının pagan topluluklar döneminden bugüne kadarki inançsal tarihî seyri incelendiğinde Sümerler gibi her alanda gelişmiş bir topluluğun Anadolu’da yaşayan toplumlar üzerinde de etkili olduğu ifade edilebilir. Bu bağlamda küreselleşme kavramının günümüz için değil eski dönemlerden itibaren varlığını sürdürdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Bir topluluğun göç etmesi, mevcut kültürünü de göç ettiği topraklara taşıması anlamına gelmektedir. Bir topluluğun kültürünün başka bir bölgeye taşınması, farklı kültürel özelliklerin bir araya toplanması ile kültürel melezlik meydana getirmektedir. Bu durum, toplumların hem olumlu hem de olumsuz etkilenmelerine sebep olmaktadır. Aynı topraklarda yaşayan toplulukların benzer dinî inanç ve uygulamaları, bu toplulukları kültürel bağdaşıklık şeklinde genişleterek yeniden konumlandırmaktadır (Plüss, 2012: 296). Bir dinin mensupları, göç ile sadece karşılaştıkları yeni kültürün unsurlarını sahip oldukları kültürlerine katmamakta, mevcut kültürlerini korumak için de kendi inançlarının ilke ve ritüellerini yeniden düzenleyerek ve anlamlandırarak geleneklerini dolaylı şekilde dönüştürmektedirler. Bu değişim, hem aslolan kültürün korunmasını ve devamını sağlamakta hem de yeni kültürle uyumlu yaşamayı sağlamaktadır. Buna karşın yeni bir kültür içerisinde mevcut kültürün değişmeden, dinî metin, uygulama ve liderlerin kesin yanılmazlığı ilkesi ile kalması, mevcut kültürün değişmeden korunmasına sebep olmaktadır. Fakat beraberinde aynı topraklar üzerinde yaşayan farklı kültürdeki insanlar arasında ayrışmalara da sebep olmaktadır. Bu durumda göç eden topluluk, kendi kültürünü değiştirmeden korumakta fakat etkileşime geçtiği yeni kültür içerisinde azınlık durumundan kurtulamamaktadır. Göçmen topluluklar, bu sıkışıklık içerisinde çözümler üretmek yoluna giderek içinde bulundukları yeni kültürün iletişim, eğitim, sosyal ilişkiler gibi alanlarına adapte olmakta inanç, dinî ritüel gibi temel kültürel özellikler ko-nusunda ise daha muhafazakar bir yöntem izlemektedirler. Bu yaklaşım tarzı, hayatın her alanındaki imkanları kullanma noktasında kolaylıklar sağlamıştır ki Türklerin kabul ettikleri her dinî inançta bu yöntemi göz önünde bulundurdukları ifade edilebilir.

More...

4.50 €

Almanya’da Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Erkan Perşembe / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Yurtdışına işçi göçü Türk toplumunun son 60 yılına damgasını vuran sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal boyutlarıyla çok sayıda araştırmacının ilgi odağı olan bir süreçtir. Almanya’da yoğunlaşan göç hareketliliğinde, Türk insanının yaşadığı deneyimler her iki toplum için de çok yönlü ve karmaşık sorunları bünyesinde barındırmaktadır.

More...

4.50 €

Hollanda’da Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): İlkay Şahin / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Altmışlı yıllar modernliğin talihini ve Batı Avrupa’nın toplumsal ve kültürel yapısını radikal bir biçimde değiştirecek güçlü bir gelişmeye sahne olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından büyük bir emek gücü kriziyle karşı karşıya kalan ve işçi devşirme programlarını başlatan Avrupa ülkelerinin resmî çağrıları neticesinde, 1960’ların hemen başında devletlerarası anlaşmalar ve geçicilik kurgusuyla başlayan, süreç içinde kalıcılaşarak uluslararası bir emek gücü göçüne dönüşen demografik bir hareket gerçekleşmiştir. Bu demografik hareket, modern Batı medeniyetinin geri kalmışlıkla ilişkilendirerek ötekileştirdiği periferinin kırsal bölgelerindeki, tabir yerindeyse, periferinin periferisindeki, gelenek, sözlü kültür, kan ve toprağa dayalı kolektif aidiyetten müteşekkil etnografik toplulukları modernliğin katedralleri Avrupa şehirlerine taşımıştır. Yoğunlukla Akdeniz havzasından devşirilen işçilerin demografik hareketi olarak bu işçi göçü, Avrupa’nın Sanayi Devrimi’nden o güne değin karşılaştığı en büyük kolektif göç hareketidir. İşçi devşirme programı, ekonomik getiri beklentisiyle sürece dâhil olan göç veren ülkeler için hedeflenen sonuçları yaratamasa da Avrupa ülkelerinin demografik, etnik, ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşantılarını geri döndürülemez bir biçimde değiştirecek olan bir sürecin fitilini ateşlemiştir. Avrupa, emek gücü göçünün ardından geleneksel topluluklarla birlikte yaşamaya mecbur kalmış, etnografik gerçeklikle olan bu ortak yaşam aşama aşama sosyal bir krize dönüşmüştür. Avrupa’nın yaşadığı ve günümüze değin uzanan göç ve göçmen krizi ise Batılı olmayan göçmen grupların etnodinsel kültürel kökenlerinden beslenmiştir. Emek gücü devşirme programının ardından kalıcı olarak Avrupa’ya yerleşen Batılı olmayan göçmenler, geleneksel kültürlerine uygun olarak kendi topluluklarını yapılandırmaya girişmiştir. Sınırlarını ve grup içi yapısını etnodinsel referanslara göre belirlerken aynı zamanda da hâkim kültürün kamusal yaşamı içinde kurumsallaşan göçmen toplulukları, göçmenlerle ev sahibi toplum arasında çok yönlü bir etkileşimi ve buna bağlı göç ve göçmen politikalarını beraberinde getirmişlerdir. Avrupa devletleri yaşadıkları toplumsal krizler karşısında çareyi giderek sertleşen ve yumuşak tonlu bir asimilasyona doğru evrilen entegrasyon politikalarını geliştirmekte bulmuştur. Göçmen politikaları ise bir bumerang etkisi yaratarak göçmen topluluklarının inşa ve idamesi sürecine etki eden sonuçları doğurmuştur.

More...

4.50 €

Avusturya’da Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Ahmet Çekin / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra üretim kapasitesini yeniden harekete geçiren Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı’na kadar yerli iş gücüyle kalkınmalarını devam ettirmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı başlayınca savaşın öngörülenden daha uzaması ve erkeklerin büyük çoğunluğunun askere alınmaları sebebiyle kadın işçiler devreye sokulmuştur. Savaş sonunda oluşan nüfus dengesizliği, kadın işçilerin ağır sanayi koşullarında ihtiyaç duyulan işgücünü karşılamasına yetmemiştir. Bir yandan sanayinin çarklarını döndürmek, diğer yandan da savaşın yıkıcı etkilerini ortadan kaldırarak ülkeleri yeniden inşa etmek için acil iş gücüne ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak ve sanayi ülkelerinin eksilen nüfuslarını ikame etmek için yeni bir yol bulunmuştur: “misafir işçiler”. Bu amaçla Avrupa dışındaki ülkelerden işçi alımına başlanmıştır.

More...

4.50 €

Belçika'da Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Müşerref Yardım / Language(s): Turkish Publication Year: 0

20.yüzyılın başlarında Türklerin Belçika'da varlıklarından bahsedilirken daha çok tüccar, diplomat, öğrenci veya mülteci statüsünde oldukları ifade edilmiştir. 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa'ya ve Belçika'ya Türk göçü ekonomik gerekçelerle gerçekleşmiştir. Bu göç dalgası Avrupalılarla hiç iletişime geçmemiş kırsal bölgelerden gelen çoğunun okuma-yazması olmayan Türk göçmenlerden oluşmaktadır. Tekstil, otomobil ve inşaat sektöründe çalışan göçmenler bulunsa da Faslılar olduğu gibi, Türkler de ağırlıklı olarak maden ocaklarında çalıştırılmak için gelmişlerdir. 1975'li yıllardan itibaren aile birleşimi çerçevesinde Türk göçmen işçiler ailelerini de Belçika'ya getirmişlerdir (Degryse, 2014: 2). 20.yüzyılın son çeyreğinden itibaren Türk göçmenler için eğitim, gettolaşma, örgütlenme faaliyetleri, uyum sorunları, sığınma başvuruları, vize zorunluluğu ve geri dönüşler tartışılmaya başlanmıştır (Abadan-Unat, 2006: 68-70). Türkiye'den Avrupa'ya göçlerin yavaşladığı 1990'lı yıllar başta kimlik, yabancı düşmanlığı ve hukuksal statü olmak üzere “mücadelelerin” verildiği dönem olma özelliğini taşımaktadır (Yavuz, 2013: 613-614). Öte yandan Türk göçmen nüfusu ikinci kuşaktan itibaren “ithal damat ve ithal gelin” uygulamalarıyla yeni bir sürece girmiştir (Elmas, 2013:536-539). Bu yöntem Türkiye'den diğer Avrupa ülkelerine olduğu gibi Belçika'ya da göçün kesintisiz devam ettiğini göstermektedir.

More...

4.50 €

İsveç’te Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Arif Korkmaz / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Göç ve daha da özelde dış göç olgusu, özellikle XX. yüzyılın ikinci yarısından günümüze uzanan tarihi süreç içerisinde Türkiye’nin sosyokültürel ve dinî hayatı açısından tahminlerin üzerinde hayati bir öneme kavuşmuştur. Gerçekten de ‘dış göç’ olgusu, özellikle 1960’lı yıllardan başlayarak Türkiye’den başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa ülkelerine önemli bir nüfus kayması sürecini beraberinde getirmiş olup, bunun göçmen işçi toplulukları ve hatta genel olarak Türk toplumunda kültür, gelenek, din ve değişme ilişkileri ve etkileşimi bağlamındaki yansımalarının sosyolojik analizi oldukça tipik, ancak bir o kadar da karmaşık sorunları karşımıza çıkarmaktadır. Öyle ki, yarım yüzyıl önce pek az Müslüman Türk’e rastlanan Batı Avrupa’da bugün çeşitli ülke, bölge ve yerleşim birimlerine serpili yaklaşık 4 milyon dolayında bir Müslüman Türk göçmen kitlesinin varlığı söz konusu olup bu durum yepyeni çevre ve şartlarda çok önemli sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları beraberinde getirmiş bulunmakta; bunun din alanındaki yansımaları da oldukça tipik ve ilgi çekici oluşum ve gelişmelerle sürüp gitmektedir (Günay, 2003: 35). Batı Avrupa’ya göç eden Türklerin büyük bölümü Almanya’da bulunmakta, onu Fransa, Hollanda ve Avusturya takip etmekte, yine İsviçre, İngiltere, Belçika, İsveç, Danimarka ve diğer bazı Batı Avrupa ülkelerinde sayıları az da olsa Türk göçmenler bulunmaktadır. Bu durumda, Avrupa Türkleriyle ilgilenen araştırmacıların daha çok Almanya, Fransa ve Hollanda gibi Türklerin görece yoğun olduğu ülkelere yönelmeleri beklenen bir gelişmedir. Ne var ki bu yoğunlaşma Türk göç literatüründe İsveç, Norveç gibi bazı ülkeler aleyhine gedikler oluşmasına da yol açmaktadır. Bu çalışma da “İsveç’teki Türkler ve dinî yapılanmaları” hakkında bazı tanıtıcı bilgilere yer verilecektir.

More...

4.50 €

Norveç’te Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Recep Önal / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Küreselleşen dünyanın adeta küçük bir köy haline gelmesi çeşitli din, mezhep, inanç, kültür ve medeniyetlerin bir araya gelmesine, sosyal hayatta bir arada yaşamasına ve bu doğrultuda çeşitli boyutlarda birbirleriyle karşılıklı etkileşimine neden olmuştur. Diğer taraftan son yüzyıllarda iletişim ve ulaşım imkânlarının artması ile ülkeler arasındaki geçişler kolaylaşmış ve göçler çoğalmıştır. Tüm bu gelişmelere paralel olarak farklı din, inanç, ideoloji ve kültür mensupları, sınır ve bariyerleri aşarak bir arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu nedenle içinde yaşadığımız 21. yüzyıl, farklı din, inanç, ideoloji ve kültürlerin birlikte bir arada, iç içe yaşadığı, karşılıklı etkileşimlerin kaçınılmaz olduğu, bu anlamda insanlık tarihinin en renkli, en yoğun ve en karmaşık dönemlerinden birini oluşturmuştur. Aynı zamanda bu yüzyıl Doğu’dan Batı’ya bir diğer ifadeyle İslam dünyasından çeşitli Batı ülkelerine siyasî, sosyal, kültürel, eğitim, ekonomik ve dinî sebeplerle işçi, iltica ve mülteci statüsü altında yoğun dış göçlerin yaşandığı geçişken bir dönem olmuştur. Türkiye’den Batı’ya olan ilk göç hareketi ise 1950’lerin sonlarından itibaren işçi statüsüyle Almanya’ya gerçekleşmiştir (Pew Araştırma Merkezi, 2009).Daha sonra bunu Hollanda, Fransa, Avusturya, Belçika, İngiltere, İsviçre, Danimarka ve İsveç gibi diğer Avrupa ülkeleri takip etmiştir. Bu göçlerin son ayağını ise İskandinavya ülkesi olarak bilinen Norveç oluşturmuştur (Manco, 2007).

More...

4.50 €

İngiltere’de Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Yakup Çoştu / Language(s): Turkish Publication Year: 0

İngiltere, birçok dini, ırkı ve kültürü bir arada barındıran bir Avrupa ülkesidir. Dünyanın her yerinden insanlar, farklı itme-çekme faktörlerinin etkisiyle İngiltere’ye göç etmiş ve İngiliz sosyo-kültürel hayatında çok-etnikli ve çok-kültürlü bir yapının oluşmasını sağlamıştır.

More...

4.50 €

Amerika'da Türkler: Göçmenlik, Etnisite ve Din

Author(s): Mustafa Bakırcı / Language(s): Turkish Publication Year: 0

Göç ve göçmenlik kavramları, kişilerin kendi vatanlarını/ülkelerini bırakarak başka bir ülkeye/bölgeye yerleşmelerini ifade etmek için kullanılan kavramlardır. Bugün dünyada her 33 kişiden birisi göçmen konumundadır. 2012 yılı itibariyle yaklaşık 214 milyon kişinin, doğduğu ülkeden başka bir ülkede yaşadığı ve bu sayının 2050 yılına kadar 404 milyona çıkacağı öngörülmektedir. Bu nedenle, göç ve buna bağlı olarak ortaya çıkan siyasî, dinî, kültürel ve ekonomik problemler, özellikle yoğun göç alan ve veren ülkelerin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır (Giddens ve Sutton, 2016: 717). Birçok açıdan farklılıklar içeren, hatta bazen insanların hayal edemeyecekleri durumlarla karşılaşmalarına sebep olan göç olgusu hem göçmenler hem de ev sahibi ülke açısından birçok farklı konunun gündeme gelmesine neden olmaktadır.

More...

Download

Conflicting Methodological Metaphors Pertaining to Sameness and Difference: Eliade and Deleuze in Dialogue

Author(s): Carl Olson / Language(s): English Publication Year: 0

In this paper, I propose to examine the postmodern challenge to hermeneutics exercised by historians of religions by using the hermeneutical method of Mircea Eliade as an example of an approach that has been used in Religious Studies scholarship. This hermeneutical method is compared to the postmodern approach of Gilles Deleuze and special attention will be focused on the importance of difference among postmodernists. We will witness that Eliade’s approach to the study of religion is shaped by fundamentals of Enlightenment philosophy and its representational mode of thinking that is evident in his use of the phenomenological method, intentionality, intuition, morphological classification, and his stress upon order over chaos instead of the simulacra discussed by numerous postmodern thinkers. It is possible, of course, to also find romantic thinking and the influence of Eastern Orthodox religiosity on Eliade’s thinking, but such considerations can be suspended for another paper. The phenomenological aspects of Eliade’s method presuppose a metaphysical stance and a coherence theory of truth, which are diametrically opposed to the overall postmodern position of Gilles Deleuze and his emphasis on difference. Moreover, this paper is narrowly focused on Eliade’s morphological classification expressed by the metaphor of a tree, which is compared to Deleuze’s rhizomatic method and its reliance on the metaphor of the root. This essay also compares the two thinkers on the problem of time and history because of their relationship to the hermeneutics of the two thinkers. Moreover, this paper examines the presuppositions of both positions and the advantages and disadvantages of these approaches for the future study of religion.

More...

Download

Between Colonial Laws and Religious Traditions: Hindu Women in the Nineteenth Century India

Author(s): Maria-Daniela Pomohaci / Language(s): English Publication Year: 0

In order to understand social reforms regarding women’s rights in nineteenth century India, one needs to begin by taking a look at the ideas of “rule of law” and at the “rule of colonial difference”, which animated legislation initiatives in the field of gender and discrimination in colonial India.

More...

Download

Koliko studenti katolici u BiH poznaju svoju, a koliko religiju svojih susjeda?

Author(s): Ivan Cvitković / Language(s): Bosnian,Croatian,Serbian Publication Year: 0

Religijska samoidentifikacija stanovnika Bosne i Hercegovine (popis 2013.). U Bosni i Hercegovini se ne susreću različite religije, već građani s različitim religijskim identitetima. Nakon rata 1991.-1995. trebalo je obnoviti međusobno porušene mostove. Zato je potrebno znanje i o sebi i svom religijskom identitetu, ali i o drugima i njihovim religijskim identitetima. U radu će biti riječi o tome koliko studenti katolici u Bosni i Hercegovini imaju znanja o svojoj religiji (katoličanstvu) i o religiji svojih susjeda (muslimana, pravoslavnih, židova). Da li se više razumijemo ili mrzimo, što se više poznajemo? O uzorku. Kako stoji s religioznošću studenata katolika (vjerska naobrazba; poznavanje abrahamskih religija; poznavanje najrasprostranjenije kršćanske molitve, najpoznatijeg kršćanskog blagdana; poznavanje simbola svoje religije). Analiza podataka o tome koliko studenti katolici poznaju svoju religiju. Može li se religioznost studenata mjeriti odlaskom u crkvu? Posjeduju li Bibliju; je li im poznato kako se nazivaju dva dijela Biblije; vjerovanje u Boga, dušu, zagrobni život, raj … Što znaju o Jeruzalemu, Deset zapovijedi, evanđeljima, franjevcima u BiH, religijskim vođama. Drugi dio rada analizira kako studenti katolici poznaju religiju svojih susjeda: poznavanje židovske religije, islama, pravoslavlja i ostalih religija u BiH. Što studenti katolici misle o ateistima? Pokazatelji (ne)uvažavanja različitosti. Iskustvo života s pripadnicima drugih religija. Kako katolike doživljavaju studenti muslimani, a kako studenti pravoslavci.

More...

Download

Interpretacija odgovora ispitanika - pravoslavaca na postavljena pitanja na projektu "Koliko se poznajemo"

Author(s): Mirko Pejanović / Language(s): Bosnian,Croatian,Serbian Publication Year: 0

U odgovoru na postavljena pitanja sa stanovišta radnog statusa učestvovali su sljedeći ispitanici: zaposleni kod nekog (privatni, državni i javni sektor) ukupno 3,2 %; samostalno zaposleni ispitanici učestvuju sa 1,6 %; skupina nezaposlenih ispitanika učestvuje sa 12,7 %; poljoprivrednici, ribari, itd. učestvuju sa 8 %. Učenici i studenti su najbrojnija skupina ispitanika - ukupno 77,8 %. Umirovljenici/penzioneri kao ispitanici učestvuju sa 8 %, a onih koji se nisu izjasnili je bilo 3,2 %. Na pitanje da li ste pohađali vjersku pouku/vjeronauku odgovorilo je potvrdno 94,9 %, samo 4,4 % je odgovorilo da nisu pohađali vjeronauku, dok odgovor nisu dali njih 7 %. Na pitanje gdje su pohađali vjeronauku ispitanici su sa 100 % vrijednosti odgovorili da je to bilo u školi.

More...

Download

Zaključak

Author(s): Not Specified Author / Language(s): Bosnian,Croatian,Serbian Publication Year: 0

Što reći na kraju analize podataka? Studenti koji su se samoodredili kao vjernici, u daleko manjem broju participiraju svoju religiju (odlazak u džamiju/crkvu, obavljanje molitve…). Vidljiv je nezavidan nivo nepoznavanja drugih, osobito na narativna pitanja gdje je bilo potrebno upisati podatke poput simbola židovstva... pa su se kao odgovori mogli pročitati: petokraka, šestokraka, zid plača, hram plača, Solomonov hram, Adamova zvijezda, Tele.

More...