Phyllis Dorothy James’in İnsanların Çocukları Adlı Eserine Post-Hümanizm Çerçevesinde Feminist Bir Yaklaşım
Phyllis Dorothy James's Children of the People a Feminist Approach Within the Framework of Post-Humanism
Author(s): Şebnem Düzgün
Subject(s): British Literature
Published by: Transnational Press London
Keywords: Phyllis Dorothy James; people's children; work; post-humanism; post-humanism; feminist;
Summary/Abstract: Post-hümanizm, insanı ve doğayı ayrıştıran Batı hümanizminin ikicil dilini reddederek insan, hayvan ve teknoloji arasındaki geleneksel ayrımın kaldırılması gerektiğini savunur (Bolter 1556). Post-hümanizm, beşerî ve sosyal bilimler alanlarında 1990’ların ortalarında ele alınmaya başlar; ancak 1960’lı yıllarda da post-hümanizme paralel görüşler ortaya atılır (Wolfe xii).Levi-Strauss, Sonuna Yaklaşmakta Olan Bir Dünya (A World on the Wane 1961) adlı kitabında dünyanın varoluşunun insan türüne bağlı olmadığını ortaya koyarak insanı merkeze koyan klasik hümanist görüşe karşı çıkar: “Dünya insan türü olmadan var oldu ve insan türü olmadan yok olacak” (397). Benzer şekilde, Foucault Kelimeler ve Şeyler (The Order of Things 1966) başlıklı kitabında insanın hayvanlarla ve bitkilerle kıyaslandığında evrende görece daha yeni bir tarihte var olmaya başladığını ve insan türünün sonunun yakın zamanda gelebileceğini ileri sürerek insan-merkezli görüşe karşı çıkar: “Düşüncemizin arkeolojisinin kolayca gösterdiği gibi, insan yakın tarihli bir buluştur. Ve belki sonu yaklaşan bir tür” (422). Post-hümanizm bir terim olarak ise ilk defa Ihab Hassan tarafından “Sanatçı Olarak Prometheus: Post-hümanist Kültüre Doğru mu?” (“Prometheus as a Performer: Towards a Posthumanist Culture” 1977) başlıklı makalesinde kullanılmıştır (Bolter 1556). Hassan’a göre, post-hümanist kültür, “tüm zamanların ani bir dönüşümü” olarak görülse de bilim ve hayal gücü, teknoloji ve efsane arasındaki birleşme tarih öncesi çağlarda başlamıştır (835-836). Hassan, post-hümanizmi, “insanın gerçek anlamda sonu” olarak tanımlamaz, René Descartes, Desiderius Erasmus ve Thomas More tarafından çizilen geleneksel insan imajının geçerliliğini yitirdiğini savunur (845). İnsanoğlunun, “dış dünyayı bir nesne konumuna indirgeyerek” kendisini güçlü, otoriter bir “özne” konumuna getirdiğini; fakat modern dönem yapısalcı ve yapısalcı-sonrası kuramların insanların yarattığı “bu sarsılmaz Kartezyen benliğin veya bilincin” aslında “birden fazla benliğin bir araya geldiği ve ayrıldığı boş bir ‘alan’” olduğunu ortaya koyduğunu iddia eder (Hassan 845). Ayrıca, Hassan’a göre insan aklını merkeze koyan hümanist söylem, yapay zekanın insan aklından daha ileri düzeye gelme ihtimalinin tartışıldığı post-hümanist dönemde tartışmaya açılmıştır ve “en basit hesapmakinesinden en gelişmiş bilgisayara kadar tüm yapay zekâ türleri insan imgesinin ve insan kavramının değişmesini sağla[mıştır]” (846).
Book: Edebiyatta Posthümanizm
- Page Range: 185-203
- Page Count: 19
- Publication Year: 2020
- Language: Turkish
- Content File-PDF