We kindly inform you that, as long as the subject affiliation of our 300.000+ articles is in progress, you might get unsufficient or no results on your third level or second level search. In this case, please broaden your search criteria.
The article is devoted to comparative interpretation of Anna Świrszczyńska’s and Anna Kamieńska’s work. Using the studies on death category in poems related to birth, motherhood and the bodily relations of poems’ heroines with their parents, the author of this report demonstrates that by giving birth to a child, woman marks the newborn with the element of death.
More...
Distinctive and striking motif of suicide is present in contemporary Polish poetry in two ways, either as a discussion of or an announcement of one’s own suicide, or as a reflexion, that is, lyrical interpretation of the suicide of others. On the basis of the existentialist treatment of suicide as an authentic act, the article aims to analyse similarities and differences of poetic presentation of the aforementioned types of suicide — one’s own suicide, which always remains just an idea or a possibility, and other people’s suicide, which becomes an object of post festum lyrical interpretation.
More...
This paragraph examines the impact of Creangă’ narrative modelon Paul Goma’s prose. The relationship between the character and the author, the narrative figures, the stylistic dominants of the story „Amintiri din copilărie” by Ion Creangă and the novel „Din calidor”by Paul Goma are analysed. It examines the dialogical poetics of the novel, the dialectical relations of the bivoc word, the hybrid construction, plurilingvism, the instinctive genius sense of the language, the intrinsec elements of the narrative model in the line of the Creangă-Sadoveanu tradition.
More...
Çok eski dönemlere uzanan göç ile yazın ilişkisi, günümüzde sayıları giderek artan göç/göçer romanlarının gündemde yer tutmasıyla, daha da önem kazanarak geleceğe doğru evrilmektedir. Göç olgusu, günümüzde eskiden olduğundan daha çok toplumsal, budunbilimsel, siyasal, artırımsal, tinsel ve ekinsel yönleriyle konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Bu tartışma alanlarının en önemlilerinden birinin de toplumun bir anlatımı olan yazın alanı olduğu açıktır. Bu bağlamda, öteden beri göç romanlarının incelenmesinde bir yaklaşım ve yöntembilim sorunu var olmasından ötürü, bu romanların hem türsel olarak sınıflandırılması hem de yeni yöntem ve yaklaşımlar geliştirilerek çoğul bakış açılarıyla incelenmesi, çok karmaşık, çok yönlü ve devingen bir yapı sunan göç olgusunu romanlar aracılığıyla anlamaya ve açıklamaya olanak vereceği düşünülmektedir. Bu bakış açısıyla 2014 yılından beri yürüttüğümüz göç çalışmalarında yöntem arayışları bizi çoğul okumanın göç romanları için kaçınılmaz olduğu düşüncesine götürmüştür.
More...
This is how Andrzej Stasiuk, returning to the places he has traveled to and recreating them with a map in front of him and his baggage of memories, images, scents, coins and stamps, depicts a sort of nihilistic monetary flow from the West to the East. On the Road to Babadag. Travels in the Other Europe is the writing in movement of the Polish writer’s wanderings through Eastern Europe, first published in 2004, right at the time when Poland joined the European Union and went the opposite direction, westward. But Stasiuk is not interested in travelling to the Western cities where all wishes seemed to emerge from the eighties onwards and rather, finding himself in Słubice in the summer of 1983 or 1984, looking across from the river to Frankfurt, turns his back and 'that same evening I headed back, east. Like a dog, I had sniffed an unfamiliar locale, then moved on.’
More...
As Talat Sait Halman notes, Sait Faik (1906 - 1954) was the master of the short story in Turkish literature. He wrote almost two hundred stories, two novellas, a number of essays, and nearly forty poems. He is mostly known for his realistic short stories, dwelling upon fishermen, workers, children, beggars, wanderers in some neighborhoods in the city of Istanbul. He is also exceptional in giving voice to the non-Muslim communities in the city in the 1930s and 1940s. His literary genius rested on the fact that he “portrayed the predicaments, maladjustments, and disillusionments of the man in the street, frequently himself, living on the fringes of the society.”
More...
Focusing on Monica Ali’s novel Brick Lane, and with regard to its major protagonists Nazneen, Chanu, and Karim, the present study reveals the ways in which the author creates characters who face difficulties and are subjected to crises caused by their alienation from their native country, culture and identity, which would lead in turn to their cultural ambiguity, transformation into hybrid individuals, and eventually to experiences of identity crisis in an environment represented by the Bangladeshi community in east London. Monica Ali reveals that identity is under threat within the East End immigrant community; in this respect, she appears to materialize in her fictional discourse various concepts and concerns – such as identity, identity crisis, identity formation, individual subject, developing consciousness, hybridity, ambiguity, mimicry, individual and society – just as Wordsworth would reify in his literary practice his own principles of poetic composition, or as Lawrence would express in his novels the Freudian principles.
More...
Günümüzde farklı boyutları ve etkilediği alanla içinden çıkılmaz bir sorun haline gelen ve kavramsal boyutta bile farklı adlandırmalarla ele alınan göç ve göçerlik, artık dünya ölçeğinde küresel oluşumlardan ülke yönetimlerine, toplumsal kurumlara, sivil toplum örgütlerine ve tikel düzeydeki yerli ve yabancı diye adlandırılan bireye kadar her kesimi derinden etkileyen, sebep ve sonuçlarıyla devasa bir boyut kazanan sorundur. Doğal olarak bu sorun yaşamın ve onu şekillendiren her araçta ve her alanda olduğu gibi, yazın alanında ve onun alt alanlarından biri olan gençlik yazınında da geniş ölçüde yer alan bir sorundur. Ekonomik koşullar ve sosyal yaşam koşullarının daha yüksek düzeyde olduğu ülkeler ya da bir genellemeyle Avrupa kıtası sıklıkla bu sorunla karşı karşıya gelen bir coğrafyadır.
More...
Sürgünlük durumu, insanın dünyadaki yaşam mücadelesinin bir parçası olmaya devam ediyor. Bireyin yahut toplumun köklerinden, yerinden yurdundan edilmesi, vatansız kalması ve çoğu kez esas mekânına bir daha dönememesi insan ruhunda kırılmalara yol açacak travmatik vakalar arasında sayılır. İnsanlık tarihi Adem’in cennetten sürülmesi ardından bu manzara ile milyonlarca kez karşılaşmıştır. Kutsal metinlerin, destanların haber verdiği büyük sürgünler arasında Yahudilerin Babil sürgünü, Uygurların destanlarına ad olan (Göç Destanı) büyük göçü anılabilir. Milattan sonra Orta Doğu’dan çıkarılan, 20.yy.da Avrupa’dan sürülen Yahudiler, Afrika’dan kölelik hezeyanıyla Avrupa ve Amerika’ya zorla taşınan siyahîler, Kırım’dan Kafkasya’dan Balkanlar’dan çıkarılan Türkler, sürgün acısını en iyi bilen Yahudiler eliyle Filistin’den sürülen Araplar, hafızamızı zorlamadan çıkarabileceğimiz birkaç örnek olaydır.
More...
Yazın incelemelerinde, inceleme nesnesindeki göçün doğasını saptamak için, bu düzeysel ayrımlar yol gösterici işlevler üstlenmektedir. “Özellikle romanlarda ele alınan göç durumu ve konulara göre kolaylıkla düzeyler belirlenebilir ve anlatı yerlemleri ile olay örgüsü bu düzlemde incelenerek açıklayıcı sonuçlar elde edilebilir. Bu modelden devinimle, romanların ulamlandırılması da kolaylaşacaktır” (Tilbe, 2015, s. 464 ).
More...
Tarihe ilişkin araştırmalar çoğunlukla olayların sebebi, gerçekleşme biçimi ve sonucu üzerinden birtakım rakamlara, kazanımlara, kayıplara yer vererek okurun zihninde genel bir şablon çizmeyi hedefler. Genelleştirme ne kadar büyük ve tutarlı ise varılan sonucun da o denli önemli ve isabetli olduğu düşünülür. Bu yaklaşım tarihe meraklı insanların geçmişte yaşananlar hakkında bilgi edinmesini ve bu bilgilerin kalıcı hâle gelmesini kolaylaştırıcı bir yoldur. Esasen bu genelleştirme, sadece Tarih’te değil bütün bilimlerde kullanılabilen bir metottur. Fakat şurası bir gerçek ki bahsi geçen genelleştirme eylemi, biricik olan ‘insan’a ait duyguların yer yer görmezden gelinmesine ya da büsbütün geçiştirilmesine neden olabilir. Sözgelimi “I. Dünya Savaşı Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürülmesi ile patlak verdi.” şeklinde başlayan I. Dünya Savaşı betimlemeleri buna benzer birçok cümle ile olaylar arasında farklı nedensellik ilişkileri kurularak uzun uzadıya anlatılır.
More...
Göç olgusu sınır bir durumdur; iç ile dışa, uzak ile yakına, yaşayan ile ölüye, görünen ile görünmeyene, geçmiş ile şimdiye ait sınırların orta yerinde beliren bir muğlaklık yaratır. Bu arada olma durumu toplumda, kültürde, dilde, sanat ve edebiyatta yeni formlar yaratma imkanına sahiptir. Sabitlik yerine, hareketlilik ve akışkanlığı ifade eden göç, yazınsal ve tiyatral metinlerin mekan, zaman ve dilinde aynı muğlaklığa ve akışkanlığa yol açabilir.
More...
1919’da Kırım’ın Yalta şehrinin Gurzuf köyünde doğan Cengiz Dağcı, ömrünü Kırım Tatarlarının uğradıkları sürgün ve haksızlıkları anlatmaya, onların unutturulmaya çalışılan tarihlerini yazmaya adadı. Eserlerinde sıkça sürgün, yurt hasreti, kimliksizleştirme temalarını ele aldı. Toprağı kimliğin temeline yerleştiren Dağcı, halkının Kırım topraklarından çıkarılmasını bütün insani ve trajik yanlarıyla anlattı. O Topraklar Bizimdi, Dağcı için yalnızca bir roman adı değildi, o, göç ve istihkam politikalarıyla demografisi değiştirilen Kırım’ın gerçekte kime ait olduğunu tarihe not düşmek istemişti.
More...
Bu çalışmada öncelikle “Göç Olgusu ve Âşıklık Geleneğinde Göç” konusu üzerinde durulmuştur. Sonrasında bir âşığın hangi sebeplerle göç edebileceği maddeler hâlinde sıralanarak bu maddelerin her birine âşık biyografilerinden yararlanılarak çeşitli örnekler gösterilmiştir. Bu örnekler daha kapsamlı bir çalışmada çoğaltılma olanağına sahiptirler.
More...
Kanadı Kırık Kuşlar romanında ailelesiyle genç Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınan, Yahudi kökenli bir bilim insanının öyküsünü kurgulayan Ayşe Kulin’in odak noktasında çarpıcı ve anlamlı iki tarih bulunuyor. İlki 1930: Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesiyle, soyağacında Yahudi kökenli olduğu yazan kişilere uygulanan türlü zulüm, baskı ve kötülüklerin başlangıcı. İkincisi 1933: Atatürk Türkiye’sinin Üniversite Reformu. İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasıyla başlatılan, “rönesans hareketi” ve ülkelerinde “persona non grata” ilan edilen Yahudi kökenli bilim insanlarına Türk Üniversite kapılarının açılması.
More...
Adalet Ağaoğlu Fikrimin İnce Gülü başlıklı romanında toplumbilim ve insanbilim sorunlarıyla göç sorununa düşünsel bir düzlemde bireyselden evrensele evrilen bir çizgide olağanüstü duyarlılıkla odaklanıyor. Ekonomik, toplumsal ve kültürel yapılarıyla insani ilişkilerin ve insan psikolojisinin diyalektik olarak değiştiğini, bunun sonucunda da gelişmiş ülkelerin insanlarıyla ve sahip olmuş oldukları olanaklarıyla, geri kalmış ülkelerin yoksul insanları arasında ne denli büyük boyutlu çelişkiler ve çatışmalar oluştuğunu, ortaya çıkan çelişkiler yumağının insan ruhunda ve bilinçaltında türlü kompleksler gibi sonuçları son derece ağır, dahası traji-komik duygular ve durumlar uyandırdığını altı diziden oluşan bir film boyutunda sahneliyor.
More...
Immigration factor played a certain role in the formation of the world public social idea. At all times, societies had to leave places they lived for other places. Immigration can be designated as people's leaving their places for other areas or countries, temporarily or permanently on social, political and economic reasons. Therefore, immigration influenced social factors such as policy, economy, geography and culture. This manifested itself particularly, in the literature which is an integral part of the culture. Immigration literature is a distinct example of this effect. Contemporary American immigration literature is the result of people's mass flow to the United States of America. This literature is comprised by the works of immigrant writers representing different ethnic groups. The purpose of this paper is to examine immigration theme based on the novels by Elif Shafak. She is one of the authors who played a great role in the formation and development of Turkish American literature, which is a comparatively young branch of American immigration literature. The cases in her novels are based on different nationalities, cultures and countries. Belonging to a certain nation is of less importance in her novels. She tries to reveal her heroes' identity from multicultural perspective.
More...
Fakir Baykurt 1950 sonrasında yazdığı eserlerle adını duyurmuş, köyü konu alan romanlarıyla dikkati çekmiştir. Fakir Baykurt 15 Haziran 1929’ da Burdur’un Yeşilova ilçesinin Akçaköy’ünde doğar. 6 çocuklu yoksul bir ailenin ikinci çocuğu olan Fakir Baykurt’un asıl adı Tahir’dir. 1943’te Akçaköy İlkokulu’nu, 1948’de Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirir ve Burdur’un Kavacık ve Dereköy köylerinde öğretmenlik yapar. Meslek yaşamı 1955’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Sivas, Hafik ve Şavşat’ta Türkçe öğretmenliği ile devam eder. 1959 yılında yayınlanan Yılanların Öcü romanından sonra hayatı sürgünler ve memuriyetten uzaklaştırmalarla devam eder. 8 Temmuz 1965’te Türkiye Öğretmenler Sendikası –TÖS Fakir Baykurt’un başkanlığında kurulur. 1979 yılında Türkiye’de yaşanan siyasi ortamdan uzaklaşmak ve Almanya’daki işçi yaşamını araştırmak ve işçilerin yaşamını yazmak için Almanya’ya gider. 11 Ekim 1999’da Almanya’nın Essen kentinde ölmüştür.
More...
Gurbet kavramının Türk toplum hayatında önemli bir yeri vardır ve halk arasında bu bağlamda çok sayıda inanış ve söyleyiş mevcuttur. Arapça bir kelime olan gurbet; gariplik, yabancılık, yabancı bir memleket, yabancı yerlere gitme, seyahat, yâdel gibi anlamlar taşır (Şemseddin Sami, 2004: 965; Devellioğlu, 1998: 294). Gurbet alışılmışın dışına çıkmak olduğu için bir tedirginlik hali söz konusudur ve zamanla gizli kalan duyguların açığa çıkmasına vesile olur.
More...
Bu çalışmada Esmahan Aykol’un yurtdışında pekçok ödüle layık görülen ve çok satanlar listesinde yer alan polisiye romanlarını inceleyeceğiz: Kitapçı Dükkanı (2001), Kelepir Ev (2003), Şüpheli bir Ölüm (2007), Tango İstanbul (2012). Yazarın Almanya’da maruz kaldığı ayrımcılık ve dışlanma deneyimlerini edebiyata yöneltmesini, Sigmund Freud psikanalitiğinde açıklandığı şekliyle yüceltme mekanizması kapsamında incelerken, yazarın, roman kahramanını kendisinin “eş insanı” olarak kurgulamasını bu çerçeve içinde örnekleriyle göstermeye çalışacağız. Aynı kapsamda yazarın, göçmen kimliğini ele alış biçimiyle edebiyata getirmiş olduğu yeni soluğu ortaya koymaya gayret edeceğiz. Ardından Esmahan Aykol’un göç temasını anlatmak için polisiye roman kurgusunu seçmiş olmasıyla romanlarında eklektik bir yazın türünün örneğini oluşturduğunu tanıtlamaya çalışacağız.
More...
